Baba Adı : Halil
Doğum Yeri : Van-Zeve
Doğum Tarihi : 1903
- Ben esasen Ermenilerin büyük katliam yaptıkları meşhur Zeve köyündenim.
- Ermeniler isyan çıkardıklarında siz kaç yaşında idiniz?
- Ben o zaman 11 yaşını yeni bitirmiş bulunuyordum.
- Babanız ve Anneniz o zaman sağ mıydı?
- Evet, sağdı.
- Onlar Ermenilerin bir zulmüne uğradı mı ?
- Onları bilahare ben anlatacağım. Önce, Ermenilerin ilk durumlarını izah etmeye çalışacağım.
Ermenilerin ve Rusların ne melun olduklarını, çeteler kurmak suretiyle Osmanlı Devleti'ni arkadan vurma çabalarını biliyoruz. O zamanlar Rumlar Ermenileri haraca bağlamışlardı. Ermeniler Osmanlı Devleti'ne bir altın, vergi verirlerdi. Olmayandan yani fakirden ise, beş mecidiye alınırdı. Bu Sultan Hamid ve Reşat döneminde bazı değişikliklere uğradı.
Dediler ki, "Ermenilerle Müslümanlar eşit şartlara sahip olacaklar. Kardeş olacaklar." Bu şekilde bir kanun çıkartıldı. Bu kanunla dendi ki: "Ben sizden haracı kaldırdım. Artık bizimle eşit oldunuz kardeş oldunuz."
Artık davullar, zurnalar çalındı, Ermeni pazarıyla bizim din adamlarımız kucaklaşıp öpüştüler. Ancak bu zamanda Ermenilerin bizlerle beraber askerlik yapmaları da kararlaştırıldı. Bizim mekteplerimizde okumaları istendi. Ermeniler bu şekilde görünce dedi ki: "Dünya varmış" Aslında padişahlar bunların ne melun ve hain olduklarını çok iyi bilirlerdi. Bunlara fırsat vermeye gelmezdi.
Bunlar fırsatı bulur bulmaz hemen komite teşkilatları yaptılar. Komiteleri kurduktan sonra, "Fransa'dan, İngiltere'den para, Rusya'dan da silah isteyelim" dediler. "Ruslar ile işbirliği yapalım. Ruslar bize silah, cephane göndersinler. Biz de burada silahlanalım. Biz içten Osmanlıyı vuralım. Ruslar da dışarıdan vursunlar" diyerek anlaştılar.
Ruslar ne yaptı? Soba boruları veya 4-5 milim kalınlığında soba saclarından depolar yaptılar. Bunların boyları bir metre, genişliği de yarım metre idi. Bizim bazı ihtiyaçlarımız ve gazımız Rusya'dan geliyordu. Ruslar bu depoların içine silah ve cephane ile, üstüne de gazyağı koyarak develerle Ermenilere silah gönderdiler.
Ermenilere bu şekilde silah ve cephane getirildikten sonra Rusya'dan bir komiteci getirdiler. İsmi Aram idi. Bunun bir gözü de kördü. Bunun ismini Aram Paşa koydular. Bu bir Rus Ermenisi idi. Bir de Muş tarafına Antranik isimli birini getirdiler. Onunda adını Antranik Paşa koydular. Birde Erçek nahiyesinin Karagündüz köyünde Şahin takma adlı bir Ermeni komite reisi vardı.
Bunlar bu bölgelerde komite teşkilatı kurar, oradan da bizim Türk hududuna gelir, huduttan içeri girer Türk köylerini vurup Türkleri öldürüp geri kaçarlardı. Bunlar Karagündüz'e atları ile gelir, silah ve çete mensuplarını memleketin içine sokarlardı. - Nahiyenin ismini tekrarlar mısınız?- İsmi Erçek'tir.- O dönemde çevrede kurulan komitelerin isimlerini ve liderlerinin kimler olduğunu hatırlıyor musunuz?- Bazılarının isimlerini daha önce söyledim.
Başka hatırlamıyorum. Bunlar bu şekilde silahlandılar. Bunlar atlar ile geldiler. Şisanus köyünü ambar yaptılar, daha sonra buradan iskele köyü var, tamamıyla Ermenidir. Buraya taşınmışlar. Ayrıca bu gölün üzerinde muazzam büyük gemiler vardı. 500-600 kişi taşıyabilirdi.
Bu gemiler ile silahlar; Adilcevaz, Ahlat, Erciş, ve Gevaş'a taşınırdı. Bir kısmı da Tatvan'a, oradan Muş ve Bitlis'e gönderilirdi. İşte bu silahlar ile Ermeniler tamamıyla silahlandılar. Artık çete kurmaya başladılar. Daha doğrusu fedailer teşkil edip bunları adalarda sakladılar. Akdamar adasında, Çarpanak adasında, Kadir adasında.
Bu fedailer daha sonra etrafa dağıldılar, millete hakaret etmeye, tahrik etmeye, bu şekilde devam ettikten sonra dediler ki: "Artık biz Ruslar ile iyi geçinelim". Rusya Osmanlı Devleti'ne ilan-ı harp ettikten sonra bizim askerlerimiz buradan tamamıyla çekildi. Bir kısmı Kafkasya cephesinde, bir kısmı İran cephesine gitti. Ancak Ermeni askerler de bizimkiler ile beraber cepheye gittiler.
İki taraf muharebeye başladı. Muharebe başladıktan sonra, bizim askerlerimiz bakıyorlar ki arkadan vuruluyorlar. Doktorlar "Allah, Allah" diyor. Askerlerin önden vurulması lazım. Neden arkadan vurulsun? Bir de anlıyorlar ki, Ermeni askerler fırsat buldu mu bizim askerlerimizi vuruyorlar. Bu durumda belki binlerce askerimizi şehit etmişler. Anlaşıldığı zaman iş işten geçmişti.
Bu hainlerin bir kısmı tutuldu. Ancak bir kısmı Rus ordusuna kaçtılar. Bu savaş ikibuçuk yıl devam etti. Bizim askerimiz çok kötü durumlara düştüler. Askerimiz geri çekilmek zorunda kaldı. Böylece Rus askerleri ilerlemeye başladı. İlerlemeye başlayınca, Çaldıran ovası var, oraya geldikleri zaman burada bir de Sultan Hamid devrinde teşkil edilen, aşiretlerden kurulan Hamidiye alayı askerleri vardı.
Bunlara dedi ki : "Ben sizden asker vermenizi istiyorum. Cephane ve silah benden, asker sizden. Siz buraları müdafaa edeceksiniz." Böylece Hamidiye teşkilattan faydalanılmaya başlandı.
Rusların Çaldıran'a geldiğini duyan askerin birisi hemen köyüne gelip (Derebey Köyü) muhtara sesleniyor. "Tarlanızı niye sürüyorsunuz? Ruslar Çaldıran'a gelmişler. Bu gün, yarın köyümüzde olurlar. Kalkın kaçın, yoksa hepiniz öldürülürsünüz." Bunun üzerine köylüler toplanıyorlar. Biraz yiyecek, bir yatacak alıp Van'a gitmek üzere hareket ediyorlar.
Önce Zorava Köyüne varıyorlar. Çerkes köyüdür. Köylüler hallerini sorunca "Ruslar Çaldıran'a girmişler, Muradiye'ye yürümüşler. Biz Van'a gidiyoruz. Bunun üzerine Zorava köylüleri de "Öyleyse bizlerde geliyoruz" diyorlar. Daha sonra bu kafileye; Hakis, Zorava, Derebey, Şıh Ömer, Şıh Kara, Şıhayne, Hıdır, Göllü, tam sekiz köy toplanıp Van'a doğru hareket ediyorlar. Ancak Van'ın boşaldığından, hicret ettiğinden haberleri yok.
Burada Everek Düzlüğü var. Oraya geldiklerinde önlerine Ermeniler çıkıyor. Ermenice diyorlar ki, "Ey zurdacik, ey akılsızlar, nereye gidiyorsunuz?" O zaman bizimkiler, " Vallahi biz Van'a gidiyoruz, Van ne tarafa muhacir olup giderse bizde oraya gideceğiz." Bunun üzerine Ermeniler "Ey keybirli şu şanlı zurdacik yani (...) bilmem ne (...) akılsızlar" diyerek ağır küfürlerle, devam ederek "Türkler 6-7 gündür Van'ı terk etmiş, muhacir olmuşlar.
Cevdet Paşa devri çoktan geçti. Şimdi aram Paşa Hükümeti kuruldu. Van'da bütün yaralılar, hastanelerdekiler, kadın çocukların hepsi kesildi. Camiler yakıldı. Kışlalar yıkıldı. Van'da kalan bilumum Müslümanların hepsini kestik. Yalnız 20-30 kadın kalmıştı. Onları da Aram Paşa'ya teslim ettik." Dediler.
Bunun üzerine Çerkez İbo "Vallaha biz esir kaldık. Biz kendimizi şuradaki Zeve köyüne atalım (Zeve benim köyümdür). Zeve köyü göle çok yakındır. Orada bir gemi tedarik ederiz. Gemiyle çoluk çocuğumuzu kurtarırız. Yoksa, biz esir kaldık." Dedi.Bu kafile böylece bizim köye geldiler. Bir de baktık ki 2000 kişiden fazla insan var. "Bu ne hal?" diyince "Vallahi biz Van'a gidiyorduk.
Ermeniler önümüzü kestiler, bize dediler ki Van muhacir olmuş bizde buraya geldik ki, gemi tedarik edip belki çoluk çocuğumuzu kurtarırız."Mevsim bahardı. Onun için bunları yerleştirmek kolay olmasa da bir şeyler uydurduk. Evlere, samanlıklara, çadırlara yerleştik. 2000'den fazla onlar, 500 kişi kadar bizim köyde insan bu şekilde kaldık.
Birde ordumuz bozulunca bizim köylü askerde silahlarıyla beraber köye geldiler. Ama ne şekilde? Saç, sakal birbirine karışmış, elbiseleri paramparça, üzerleri bit dolu, her biri koyun üzerinde, keneler var ya, onun kadar olmuşlar. Bunlar da yerleştiler. Bunlar birisi benim ağabeyim Necip birisi, amcam oğlu Mustafa, birisi eniştem Mehmet, birisi teyzem oğlu İlyas, birisi şaban Ağa'nın oğlu Recep Çavuş, birisi Acemoğlu Mustafa'nın oğlu Seyyat Onbaşı, birisi Acemoğlu Emrah'ın oğlu Şükrü Çavuş, idi. Bunlar o kadar zayıftılar ki, bir deri, bir kemik kalmışlardı.
Bunların üstünü çıkardılar. Onların belindeki, sırtlarındaki bitleri tırnaklarıyla elleriyle kopardılar. Amcam Yusuf güzel berberdi usturayı eline aldı; başlarını sıcak su ile iyice yıkadılar. Daha sonra başını ustura ile kazımaya başladı. İnanın, bitlerin kanı yüzünden, gözünden akıyordu. Böylece biraz olsun kendilerine geldiler. Bu şekilde iki gün geçmişti. Üçüncü günü yine köyün hocası, Server Hoca sabah ezanını okumuştu.
Namaz kılanlar namaza gitmiş, diğerleri de işine gücüne kalkmışlardı. Bizim köyün ortasından bir ırmak geçer; tâ, İran hududundan gelir. İlkbaharda karların erimesiyle ırmak göl haline gelirdi. Ancak bu suyun nereden geldiğini yine tam bilmezdik. İşte coşan bu suyun öbür tarafından bir kadın sesi duyduk.
Kadın oradan seslendi. "Allah aşkına beni buradan geçirecek bir kişi yok mu?" Bunun üzerine amcam atına atladı suyun öbür tarafına geçti. Birde ne görsün, Acemoğlu Ahmet ağanın kızının Esma değil mi? "Kız Esma , bu ne hal?" diye sordu. O Molla Kasım köyüne gelin olmuştu. Esma bunun üzerine "Efendi, beni karşı tarafa geçir, size anlatayım" dedi.
Onu atın terkisine aldı ve karşı tarafa geçirdi. Bu sırada namazdan çıkanlarda toplanmıştı. Onlar dedi ki: "Başınızın çaresine bakın, Hamid'i kestiler. Molla Kasım'ı, Ayanos'u kestiler. Ya bugün ya da yarın burada olurlar. Başınızın çaresine bakın." Bunun üzerine Server Hoca'da dedi ki: "Arkadaşlar biz Müslümanız. Kötü kötüsüne ölmek bizim dinimize yakışmaz.
Bakın, 60 tane silahımız var, 2 sandıkta cephanemiz var, buraya gelenlerden 8-9 tane de askerimiz var, onlarında mermi ve silahları var, karşı duralım. Bu silah ve mermileri babamın dayısı oğlu, Cevdet Paşa'yla beraber olan Milis reisi Hoca Osman Efendi 60 silah ve 20 sandık cephane göndermişti.Bunu duyanlar, -Siz bilmezsiniz köyün üstünde tepeler var. Köprü aşağıdadır.
Üst kısmı düzlüktür. Aşağısı çimenlik yani yeşilliktir- tepelerin olduğu kısımlara mevzilendiler. Ermenileri beklemeye başladılar. Nihayet beklenen an geldi. Köyü üç taraftan Ermeniler kuşatıp saldırıya geçtiler. Bunun üzerine bizimkiler de karşılık verdiler. Öğleye kadar Ermeniler ile savaştılar. Bir "Ya Allah" dediler. Bizimkiler onlara bir hücum yaptı. Ermeniler bozuldu. Bir kısmı Mermit köyüne, bir kısmı Vadar köyüne kaçtılar.
Bunlar kaçtıktan sonra, baktılar ki artık hayır yok; Alay köyü, öteki Ermeni köyleri de vardır. Bu Ermeni köyü çok muazzam, 400 haneli bir Ermeni köyüdür.Oranın Ermenilerini tamamıyla topladılar. Gene başladılar harbe. Tam ikindi namazına kadar bu şekilde harp oldu. İkindiden sonra, Van'dan gelen bir Erzurum caddesi vardır. Buradan baktılar ki 100 kadar atlı süratle bizim tarafa geliyorlar.
Bizimkiler dediler ki "Vallahi bu bizim Osmanlı askerleridir. Herhalde silahların seslerini işittiler, bize yardıma geldiler." Ancak, bunların daha sonra Rus Ermenileri olduğunu anladılar. Silah sesini işitip bunlar da buraya gelmişler.
Efendime söyleyeyim, ikindiye kadar durdular. Sonra yine harp etmeye başladılar. Bizimkilerin daha sonra mermileri bitmeye başladı. Bunu fırsat bilen Ermeniler mevzilerdeki Türkleri şehit ederek köye girdiler. Bir insan deryası 2000-3000 kişi o yana bu yana kaçışmaya başladı. Köy yanıyordu. O küçük çocukları havaya atıyorlar, altına süngü tutuyorlar. Süngü çocukların karnına batıyor. Çocuklar cıyaklayarak kuş yavrusu gibi yere düşüyordu.
O kadınların bir kısmı, gelinlerin bir kısmı, kendilerini suya attılar. Bir kısmı da, ot toyları var, ot toylarını ateşe verdiler, kendilerini bu ot toylarının içine attılar. Böylece sanki pervane gibi dönüyorlar, hem de türkü tutturuyorlardı. "Gelin kızlar, bizim düğünümüz var.
Bugün bizim düğün günümüzdür" diyorlardı.Bir kısım kadınlarımızı ve çocuklarımızı ise, samanlara ateş atıp yaktılar. Sonra bu masum kişileri bunun içine atıp hepsini yaktılar. Diğerlerini ise koyun boğazlar gibi kesriler. Orada tek bir çocuk kalmadı. Tabiî benim oradan kurtul-mamı daha sonra anlatırım. Bunları tamamıyla imha ettiler. Hiçbir canlı bırakmamak üzere karanlık düşene kadar bu şekilde kestiler.
Seyyat Onbaşı'yı diri diri tuttular, yatırdılar, soydular, çıplak bir vaziyette omzundan yardılar, derisini yüzdüler, sonra dediler ki "Sultarı Reşat terfi vermiş, omuzlarına madalya takmışlar". Kollarını böyle burada kestiler. Yanlarına, derisini yüzüp cep yaptılar.
Köydekilerin tamamını öldürdükten sonra köyümüzde 6 tane güzel kadından biri benim amcam kızı Seher, birisi bizim köy muhtarının karısı Esma, biri babamın kayınbiraderinin gelini Hayriye, birisi amcam İsmail'in hanımı Ayşe, bir de Güllü'yü öldürdüler.
Sonunda bu Ermeniler çekip gittikten sonra Kırbe'nin oğlu Asvador isimli birisi; bunlara babam Bardakçı köyünde çok iyiliklerde bulunmuştu. Kırbe'nin hayatını kurtarmıştı. Babam tanınmış birisi idi. Asvodor bu katliâm sırasında bizim yanımıza geldi. Babamın iki âilesi vardı. Küçük âilesi benim annemdi. Annemi, beni ve bir bacımı kurtardı. Ermenilere, "Bunlara dokunmayın" dedi ve bizim kesilmemizi önledi.
Babam ihtiyat askeri olarak bu sırada İran' da bulunuyordu. Ermeniler bu köyün tamamen katledilmesinden sonra çekilip gittiler. Bizi sakladığı yerden daha sonra çıkarttı. Bir de ne görelim: o yaralılar inim, inim inliyor. "Allah a¢kına benim yaramı saran kimse yok mu? Bana bir yudum su veren yok mu??" diye çırpınıyorlardı.Bu Ermeni bizi Bardakçı köyüne getirdi.
Biz bir müddet Bardakçı köyünde kaldık. Bu köyde amcam kızı Seher bize anlatıyordu, yemin ederek anlatıyordu. Diyordu ki "Akşam oldu mu bizim içimize Ermeniler gelirdi. 150 tane kadar kadın içinden 10-11 tanesini seçip götürürlerdi. Sabaha kadar bu kadınlara tecavüz ederlerdi. Bu kadınlar öyle olurdu ki kan revan içinde kalır, bırakıldıklarında bacaklarını gere gere yatar, oturamayacak durumda kalırlardı."
Yine amcam kızı bir durumu daha bize naklederken, "Bir kadın ekmek yapıyor. Bu sırada yanıma gelen Ermeniler 'Sen ne yapıyorsun?' dediklerinde 'Vallaha gördüğünüz gibi ekmek yapıyorum' Ermeniler 'Sana kebap lazım değil mi?', deyip, süngüyü küçük çocuğa vurduğu gibi tandırın içine yuvarlıyor. Tandırın içinde cayır cayır yanmaya başlıyor. Kadının gözleri önünde çocuğunu diri diri yakıyorlar." diye anlattı.Bu sırada Van'da Rus hükümeti kuruluyor ve başına da Aram Paşa diye birini getiriyorlar.
Daha sonra bir ilân yapıyorlar "Kim varsa gelsin, Van'dan yiyecek-içecek serbestçe alsın" diyor.Babam bu sırada Halil Paşa fırkasıyla dayılarımın bulunduğu Hacik köyüne geliyor. Oradan Hoşap nahiyesinin bir köyüne gidiyorlar. Bu ilânı duyunca dayılarımla Van'a geliyorlar. Bir de ne görsünler, Van tamamen yakılmış, yıkılmış. Eskiden şehir kale dibinde idi. Buradaki binaları, kışlaları, camileri, hamamları, resmi binaları tamamen yakmışlar.
Babam burada Haçbahan semtine geliyor. Burada Ermeni ev ve dükkânları vardır. Asvador babamı tesadüfen görüyor. Babama "Hayırlı sabahlar ola Halil ağa" diyor. Babam da "Senin de hayırlı sabahların olsun Asvador" dedikten sonra "Köyden ne haber" sorusu üzerine Asvador "Valla ne haber olsun. Zeve'nin tamamını kestik. Yalnız senin küçük karın, oğlun ve bir de kızın Mürüfe bizdedirler. Onları kurtardım. Ne zaman istersen onları sana teslim edeyim." Diyor.
Babam bunun üzerine Asvador'a, "Bana bu iyiliği yaptın. Ben gelsem Ermeniler beni öldürürler. Onları bana sen getir. Ben götüreyim." Diyor. Asvador, akşam yanımıza geldiğinde, "Hazırlığınızı görün, bu gün Halil ağayı gördüm, sizi götürüp ona teslim edeceğim" dedi. Asvador sabahleyin bizi bir öküz arabasına bindirdi, Van'a getirip babama bizi teslim etti. O günü hiç unutmam.
Babam bizi buradan alıp Hoşab'a getirdi. Burada fazla kalmadık. Çünkü, Ermeniler her gün bir köyü basıyorlardı. Pek çok kimse ya İran tarafına, ya Mardin tarafına, ya da Diyarbakır tarafına göç etti. Canını kurtarmaya çalıştı.
- İbrahim Bey, bize Van'da olan olaylar hakkında da bilgi verebilir misiniz.?
Van'da ilk isyan çıkıyor, kale top atışıyla yıkılıyor, şehir tamamen yakılıyor, bu arada Van'da bir Ermeni hükümeti kuruluyor. Siz Zeve'de bulunduğunuz için Van'da olan olayları görmemiş olabilirsiniz.
Bu bakımdan Van'da olan olaylar hakkında bir bilginiz var mı?
- Anlatayım; kaleyi top atışma tutup ateşe verdiler. Biz o sırada Bardakçı köyünde bulunuyorduk. Oradan Van'daki yangını gördük. Camiler, binalar ve kışlalar ateşe verilmişti. Kalede olan topların bir kısmını burayı ele geçirdikten sonra aşağı attılar. Kalenin başında bulunan cami de yandı, yıkıldı. Hamitağa kışlası vardı. Bu kışlayı da bombaladılar, yaktılar. Buradaki Müslümanların hepsini kestiler. Bir tek canlı bırakmadılar. Geriye bir miktar kadın kalmış.
Rus Hükûmeti kurulduktan sonra bu kadınlarımız Ermenileri Ruslara şikayet ettiler. Can güvenliği istediler. Bunun üzerine Ruslar bunların başına nöbetçi bıraktı. Çünkü Rus askerlerine güvenleri daha fazla idi. Rus askerleri kadınlarımızın namusuna dokunmadı. Ancak Ermeniler kadınlarımızın, kızlarımızın namuslarını kirlettikleri gibi çocuk, yaşlı hepsini katlettiler.- İbrahim bey,
Rus askerlerinin kadınlarımıza dokunmamasının sebepleri arasında, Rus ordusunda Türklerin bulunduğu söyleniyor.
Bunun etkisi olabilir mi?
- Evet vardı. Kırım ve Kafkas Türklerinden asker ve subaylar vardı. Onlar da Müslüman olduklarından bizim kadınlarımızı korudular. Hatta köylerine bile gönderdiler. Mesela, Molla Kasım köyüne gönderdiler. Bu katliâm sırasında 150 kadından ancak 30 tanesini köye göndermişlerdi. Ancak bunların bir kısmına facia oldu.
Molla Kasım köyünde Osmanlı askeri gelene kadar kaldılar. Ruslar çekilirken Ermenilere kendileriyle gitmelerini istediklerinde "Yok, siz bize silahlarınızı, cephanenizi, topunuzu, malzemenizi bırakın siz gidin. Biz Osmanlı Hükümeti ile harp ederiz" dediler.
Ruslar bunun üzerine bütün ağırlıklarını Ermenilere bırakıp çekilip gittiler. Ondan sonra Ermeniler daha insafsız oldular. Katliâma devam ettiler.
Ancak bizim ordumuz Bitlis tarafından Gevaş'a kadar gelip bu Ermeniler ile çarpışmaya başlayınca Ermeniler Van'dan çıkmaya başladılar ve Muradiye'den Kars'a çekildiler. Rusya'ya ve İran' a geçip gittiler.
Ancak bir kısım Ermeniler yerlerini terk etmemişler, Van gölü içinde olan, Çarpanak ve bazı küçük adacıklarda kalmışlardı.
- Sizin Zeve köyünde hiç Ermeni âile var mıydı?
- Hayır hiç bir âile yoktu.
- Peki, Ermeniler Ruslar ile birlikte bir Ermeni hükümeti kurmuş ve büyük şenlikler yapmışlar. O sırada siz nerede bulunuyordunuz?
- O zaman biz Zeve'de idik.
- Sizle birlikte Zeve'den kaç kişi kurtulmuştu?
- Zeve'de benden başka altı kadın kurtuldu. Çoluk çocuk hiç kimse kalmadı. Bu da babamın daha önce yaptığı bir iyilikten dolayı olmuştu.
- Van kalesinin altında bir caminin yakıldığı söyleniyor. Bu camii Van'da mı yoksa Zeve'de mi, hangisi yakılıyor?
- Esas olarak Van'da, fakat Zeve'de de camii yakılıyor, ayrıca Van da Kayaçelebi Camii, Ulu Camii, Hüsrev Paşa Camii ve irili ufaklı pek çok mescidi yaktılar. Bugün bunların hâlâ izleri duruyor.
- Van'da yakılan camilerin içinde insan bulunuyor muydu?
- Muhakkak bulunuyordu.
- Zeve'de ki camilerin içinde bulunuyor muydu?
- Pek çoğu zaten camilere doldurmuş veya oraya sığınmak için girmişlerdi. Bunlardan, birisi Hamza dayı birisi Devriş, birisi de Derebeyli idi. Diğerlerinin isimlerini hatırlamıyorum. Yine Zeve'de büyük bir zat vardı: Sultan Hacı Hamza. Belki ismini işitmişsinizdir. Şeyh Sadi Siraci bölgeye gelen Seyyidler zamanında, Eba Müslim İslâmiyeti yaymaya çalışmış. Bu arada ilk tekkeyi Sultan Hacı Hamza kuruyor.
- Bu katliâm sırasında Türklerin Tekke'ye sığındığı, böylece Ermenilerin öldürmeyeceği düşünülmüş. Bu husus doğru mu?
- Sığınma Tekke'ye değil. Türbe'ye oluyor.
- Ancak bu Türbe'yi de yaktıklari söyleniyor. Doğru mu?
- Doğru Türbe'yi de ateşe veriyorlar. Ancak içindeki üç kişi kurtuluyor. Yandıkları zannedilip bırakılıyor. Maalesef, camii, türbe demiyorlar, içindekiler ile birlikte tamamını yaktılar. Allah o günleri bir daha yaşatmasın.